
Kendimi bildim bileli hep evimizde en az bir hayvan olmuştur, çocukluğumdan beri de hep hayvan sever biri oldum. Son zamanlarda sıkça karşıma çıkan “Sokak hayvanları ve hayvanları koruma kanunu” meselesi nedeniyle bugün sizlere grafik dünyasının haricinde bir kaç kelime etmek istiyorum.
Bugüne kadar bir çok hayvana özellikle kedilere sahiplik yaptım – ya da her ne denirse – bunlardan bir çoğu son anda barınağa giderken sahiplendiğim ya da sokaktan edindiğim dostlardı. Öncelikle bugüne kadar hiç bir zaman maddi ya da sağlık ile ilgili bir zararlarını görmediğimi belirtmek isterim. Aksine her zaman yüzüme gülen bir dost, neşeli bir ev ortağı oldular.
Bebeklerini kucağımda gözlerimin içine bakarak doğuran da oldu, son nefesini göz yaşlarımla kollarımın arasında veren de…
Hayvan sevemeyen, insan da sevmez der çoğu hayvansever, benim de katıldığım bir tespit bu elbette. Ama sevmeyenlere de bu küçük dostlarımıza zarar vermedikleri sürece saygım sonsuz.
Bugünlerde onlara bu masum ve korunmasız dostlarımıza biraz daha sahip çıkma zamanı geldi diye düşünüyorum.
Onlar bu dünyaya, gelmekle hata işlemiş olmuyorlar, biz insanlar onlardan nefret etmediğimiz sürece, onlar da bizi severek, yaşamlarını sürdürüyorlar.
Bu gördüğünüz köpekciğin adı Sarıkız, ama ne yazık ki ismi ona bu hayata veda ettikten sonra verilmiş. Hikayesi trajik, uzun süre evde beslendikten sonra, sebepsiz şekilde (Muhtemelen evin çocuğu sıkılmıştır.) Beykoz civarında bir ormana atılmış, aylar sonra ormandaki sahipsiz hayvanlara bakmak için gelen abi ve ablalarını görünce sevinç ve heyecandan kalp krizi geçirerek o çok sevdiği mamalardan yiyemeden hayatını kaybetmiş.
Onların da duyguları olduğunu, sevgiye sevgi ile cevap verdiklerini unutmadan yaşamamız gerek.
Hayatımdaki en büyük pişmanlıklarımdan ve mutluluklarımdan birini nasıl yaşadım biliyor musunuz?
Her akşam olduğu gibi yine bilgisayarımın başında oturduğum anlardan birinde, küçük bir pervane musallat oldu çalışma lambamın ve monitörümün ışığına. Aniden refleksle elimle kovalamak isterken bu küçük böcekçik elime çarpıp yanımdaki içecek dolu bardağın içine düştü. Ben ne yaptım diye düşünürken bir kaç debelenmeden sonra hareketsiz kalan pervaneciği bardaktan çıkarıp bir kenara koydum. Saçma ama, gözlerim doldu, sadece ay ışığı sandığı için monitörün etrafında dolanan masum bir canlının ölümüne sebep olmak falan diye düşünürken, bir kaç dakika sonra pervaneciğin hareket ettiğini gördüm.
Nasıl sevindim siz düşünün, sadece sersemlemiş, boğulmamış ve canlı kalmış. Kanatları da yeterince kuruyunca sizinki yeniden ışığa doğru uçmaya başladı. Ben de sevinçle işime döndüm. Doğal hayat döngüsü içinde kalan son on gününü, her akşam aynı yerde, benim monitörün tatlı ışığının başında buluşup eğlenerek geçirdik.
Bunları yazarken aklıma Aslan Christian’ın da öyküsü geldi. İki ingiliz genci bir gün sokakta, bir kafes içinde satılan bir aslan yavrusu görür, kıyamaz satın alırlar. Ancak yavru büyüdükçe oturdukları apartman dairesine sığmaz hale gelir. Gençler hayvanın rahat etmesini sağlamak için Afrika’daki bir doğal yaşam parkına bırakmaya karar verirler Christian’ı. Aradan bir yıl geçtikten sonra yavrularını çok özlerler ve bizi çoktan unutmuştur duygusu ile Christian’ı ziyarete giderler. Sadece 2 dakikanızı ayırarak aşağıdaki videoyu izlerseniz sonrasında neler olduğunu görebilirsiniz.
Bütün bunları anlatmamın sebebi ise yakında çıkacak Kanuna göre, sokaklarda hayvan bırakılmayacak, hepsi barınaklarda, orada yer kalmazsa doğal hayat parklarında toplanacak. İstanbul ve bir kaç büyük il haricinde doğru dürüst barınak olmadığını biliyoruz, öte yandan yeni kanun ne yazık ki hayvan dostlarımızın koşulsuz şekilde uyutulmasına da izin veriyor.
Elbette sokaklar köpek, kedi dolu olsun demiyorum, ama bunun çaresi de bu hayvancıkları yok etmek olmamalı. Yurtdışındaki örnekler alınarak, onlar için sağlıklı yaşam alanları oluşturmak mümkün. Sadece biraz çaba gerekli. Yoksa şehirdeki hayvanları toplayıp, doğal yaşam parkı denilen boş arazilere atıp açlıktan ölmesini beklemek çözüm değil!
Bence Yaşam Hakkına Saygı sitesine bir göz atın, kanun hakkında daha fazla ayrıntı, ve tasarıya karşı bir imza kampanyası mevcut. İnceleyip kararı siz verin.
Hepinize hayvan sevgisi dolu bir yaşam diliyorum :)
Yorumlar (7)
Oktaydiyor ki:
22 Eylül 2012 12:24 pmSarı kız beni bitirdi …
Siraceddindiyor ki:
22 Eylül 2012 12:54 pmAslan’ı izlerken gözleri doluyor insanın. Teşekkürler bu yazı için.
nilgün yürükdiyor ki:
23 Eylül 2012 3:33 pmTeşekkürler farkındalık kazanmama vesile olduğunuz için
mobilyadiyor ki:
29 Ekim 2012 3:38 pmmükemmel varlıklar ya
Archeopteryxdiyor ki:
4 Kasım 2012 8:32 pmKeşke doğal yaşam parklarına görülseler.. Türkiye’de kaç tane doğal yaşam parkı diye sınıflandırılabiliecek alan var. Hayvanat bahçesi gibi alanlardan bu isimle bahsetmemek lazım.
Eğer düzenleme tekrar meclise gelirse ve geçerse eminim ki sokak hayvanlarının çok büyük bir kısmı telef olacak. Aşı ve bakım için bile sağlık ekiplerince köpeklerin bağırtılarak toplandığı bir ülkede hayvanlara neler olacağının herkes farkındadır eminim.
Bu arada hatırlatmak gerekir ki bu düzenleme Avrupa Birliği uyum yasalarının sonucu ortaya çıkmış bir düzenleme. Avrupa Birliği’ne girmeden önce hayvanları temizleyeceğimize, gelen turistlere bile tecavüz edip öldüren, her gün onlarca cinayet, tecavüz haberiyle ülkeyi karanlığa bokan halkı adam edelim. Sonra Avrupa Birliği’ne yine gireriz.. :)
Bugün sokakta gezinen masum yavrulardan rahatsız olanlar, yarın sokaklarda yaşamak zorunda kalan insanları pislik olarak görmeye başlayacak. Bunun örneklerini merak ediyorsanız önce Almanya’ya, sonra Rusya’ya sonra da genel olarak bir Avrupa’ya baksın herkes..
iremdiyor ki:
26 Kasım 2012 5:46 pmgüzel bir hayvan sevgisiyle ile ilgili hikaye yokmu ya
iremdiyor ki:
26 Kasım 2012 5:46 pm:( :( :(